Oktay Sinanoğlu, Türk Aynştaynı adlı kitapta, 1963 yılında ODTÜ´de ´Türkçe´ seminer vermek istediğini ama benim mosmor kesildiğimi ve bu Türkçe semineri önlediğimi yazıyor. Tümü ile yalan! Oktay Bey, değil Türkçe Kimya semineri vermek, doğru dürüst Türkçe bile konuşamıyordu. 1940´lı yıllarda İstanbul Üniversitesi´nde başlayan üniversite yaşamı Ankara Üniversitesi´ndeki asistanlık ve doçentlik yılları Türkiye Cumhuriyeti´nin en çalkantılı dönemini kapsayan 1960´lı yıllarda Orta Doğu Teknik Üniversitesi´nde

Fatih Kerimî´de Cedidcilerdendir ve Gaspralı ile aynı emeli paylaşmaktadır. Yazarın İstanbul´da eğitim görmüş olması ve İstanbul türkçesini biliyor olması da eserin dilinin bu şekilde olmasını sağlamıştır. Fatih Kerimî´nin fikirlerini eserine yoğun olarak yansıttığını görüyoruz. Yazar gezip gördüğü yerlerdeki meseleleri tesbit ediyor, bunların sebeplerini gösterirken, çözüm ve önerileride sunuyor. Esere dikkat edilirse, Türk dünyasının bugünkü siyasi, ekonomik ve sosyal plandaki sıkıntılarının, yüzyıl önce

Osmanlı Devleti´nin kurulduğu dönemden başlayarak Türklerin tarihini, devlet, toplum, hukuk ve askerlik düzenini, gelenek ve göreneklerini, dil ve kültürlerini bir araştırma konusu haline getiren Avrupalılar, Türklerin musıkisini de incelemekten geri kalmamışlardır. Bu kitap, seyahatname, anı, günlük, mektup gibi canlı gözlem ürünü Avrupa kaynaklarında yer alan, Türklerin musıkisiyle ilgili malzemeyi değerlendiriyor. XV. yüzyıldan başlayarak XIX. yüzyıl sonlarına kadar başka Istanbul olmak üzere çeşitli Osm

Onur İnalın daha önce 2 baskı yapan Peradan Beyoğluna kitabı yeni yayınevinde genişletilmiş yeni baskısıyla okurlarla buluşuyor. Pera bölgesinin zamanla günümüzün Beyoğluna dönüşümünü Buket Uzunerin arka kapaktaki yazısında belirttiği gibi zaman tünelinde yapılan bir yolculuk tadında sokak sokak, bina bina anlatıyor.

Bu anıları Lübnan`da heykeltıraşlığın öncüsü Yusuf el-Huveyyik, edebiyatçı bayan Edfik Caridini Şeybub`a anlatmıştır. Eser, el-Huveyyik`in Paris`te Cibran ile beraber geçirdiği 1909-1910 yıllarına ait anıları içermektedir. Bu sıralar her ikisi de daha ömürlerinin baharındaydı. Her konuda görüş alışverişinde bulunuyor, bütün düşüncelerini birbirlerine açıyorlardı. Bu kitapta Cibran`ın Paris yaşantısı, nasıl düşündüğü, nasıl düş kurduğu, hayata, sanat devrimine ve aşka bakışı ilk defa olarak bütün gerçekliğiy

Aurelius Augustinus`un felsefi birikimiyle Hıristiyanlık öğretisini kendi hayatı çerçevesinde tartıştığı İtiraflar`ı ortaçağın en önemli metinlerinden biridir. Jostein Gaarder`in, bu itiraflarda sözü geçen sevgilinin bir mektubu olarak sunduğu Hayat Kısa-Vita Breviste Floria Aemilia, bir yanda dünyevi arzularıyla mücadele eden, bir yanda da ruhunu kurtarma çabasındaki bir papazı kadın gözüyle sunuyor okura.. (Arka Kapak)

Ünivesite öğrenciliğim yıllarından başlayarak yaşadığım ilginç olayların başında II. Dünya Savaşı yıllarında ülkemize yağan Bilgin Yağmuru gelir. Bu kitapta öncelikle, Hitler zulmünden kaçan Yahudi kökenli bilmadamlarını ve onların sayesinde ülkemizde gerçekleştirilen eğitim reformunu anlatıyorum. Anılarımı kaleme alırken, bizzat yaşadığım diğer ilginç olayların yanısıra, tıpkı bir kuyrukluyıldız gibi bir kez rastlanan sıradışı (fenomen) insanlar dan hangilerini tanımış olduğumu da bir bir düşündüm: Prof.

Trenden şikayet ettiler. Canım, bu devenizden daha iyi değil mi? demem üzerine ağzı güzel laf yapan biri: Hayır, iyi değil! Deve insana dokunursa zarar vermez. Deve coşarsa nihayet ağzından köpük çıkar. Buysa (lokomotifi parmağıyla göstererek) giderken kime rastgelirse parça parça ediyor. Coştuğu zaman sesi, devemizi, koyun ve keçilerimizi ürkütüyor. Yüklü develerimiz ürküp yüklerini değiriyorlar. Coştuğunda ağzından duman, ateş, kıvılcım püskürtüyor. Geçtiği yerde ateş külü bırakıyor. Devenin eti yenir, sü

Bu kitapta, güzel yurt Anadoluda yaşayan insanların yani bizim insanımızın öyküsü anlatılmaktadır. Acılarla, hüzünlerle, sevgilerle, yürek tıpırtılarıyla, onca yaşanmışlıkla satır satır örülen öyküler. Her metin, yaşanmış bir anın sıcaklığını püfür püfür bir samimiyetle duyuruyor. Bazen anlatmaktan, duyurmaktan bir adım öte geçip insaflı, sadakatli ve dikkatli bir gözlemci yazarın derin bakışıyla kare kare gösteriyor. Hiçbir abartmaya ve yapmacıklığa düşmeden sahih bir duyarlılıkla yaşadıklarını tatlı tatl

Osmanlı İmparatorluğundaki gündelik yaşamı anlatan en ilginç belgelerden biri Rålamb, saraya İsveç kralının elçisi olarak gelmişti. Çok ilginç ve öğretici olan bu günlük aynı zamanda oldukça eğlencelidir. Okur, Rålamb´la birlikte dönemin İstanbul sokaklarında dolaşır, kayıkla Boğaz´a ya da Marmara adalarına kürek çeker, Belgrat ormanındaki su kemerlerini seyreder, Eyüp´ü ziyaret eder Yanmış bezelye tadında bulduğu Türk kahvesinden ilk yudumu onunla birlikte alır, göçmen kuşları geri dönmeye zorlayan 1658

Hasan Yılmaz ve Nihat Kaşıkçı yıllarca Türkiye´de gazetecilik yaptıktan sonra, ilgilerini farklı coğrafyalara yönelten, kaşif ruhlu iki araştırmacı. Bu keşfetme meraklarının bir sonucu olarak yaptıkları gezilerinin notlarını, Elips Kitap, beş kitaplık bir dizi hâlinde okuyucuyla buluşturuyor. Bu çalışmaları, benzeri gezi kitaplarının soğuk gözlemci yanından çok farklı kılan özellik, yaşama ve insana dair ne varsa tarih bilinciyle de yoğurarak aktarması. Orta Avrupa, Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya, Karade

Bu kitabın çerçevesini, Yeni Tarih Dergisi´nde yayımlanan "Boğaziçi´nde Bir Tetkik" başlıklı, adım adım, semt semt Boğaziçi´ni gezdiren tarihi bir tefrika oluşturmaktadır. Ortaköy´e neden Ortaköy dendiğini, yahut Yuşa Tepesi´ndeki mezarda yatanın kim olduğunu okurken Boğaziçi´nin etnik, dinsel ve sınıfsal çeşitliliğini, yüzyıllar boyu bu iki kıyıya sahip olmak uğruna yaşananları ve İstanbul´un ne denli büyük bir mirasa ev sahipliği ettiğine de tanık olmaktayız. "Boğaziçi´nde Bir Tetkik"i tamamladığını düşü

19 Ağustos 1630 gecesi, rüyasında gördüğü Hz. Peygamber'in elini öperken heyecanlanıp Şefaat ya Resullah diyecek yerde, seyahat ya Resullah diyerek kendi geleneğine farklı bir kapı aralayan garip bir gezgin, tam kırk yıl boyunca bütün Osmanlı coğrafyasını adım adım dolaştı. Kimi zaman han odalarında menakıb dinledi, kimi zaman da çarşıların kalabalığına karışıp değişik kültürlerin insanlarıyla tanıştı. Zengin konaklarına misafir oldu; dağ başlarında, terkedilmiş kalelerde bir ateşin etrafına toplanmış başıb

19 Ağustos 1630 gecesi, rüyasında gördüğü Hz. Peygamber'in elini öperken heyecanlanıp Şefaat ya Resullah diyecek yerde, seyahat ya Resullah diyerek kendi geleneğine farklı bir kapı aralayan garip bir gezgin, tam kırk yıl boyunca bütün Osmanlı coğrafyasını adım adım dolaştı. Kimi zaman han odalarında menakıb dinledi, kimi zaman da çarşıların kalabalığına karışıp değişik kültürlerin insanlarıyla tanıştı. Zengin konaklarına misafir oldu; dağ başlarında, terkedilmiş kalelerde bir ateşin etrafına toplanmış başıb