Yazar : Esat Korkmaz
Yayıncı : Anahtar Kitaplar
Kategori : Tarih - Diğer
Fiyat: 44.00   Liste Fiyatı : 44.00
Ürün Tükendi.
Favorilere Ekle
Format : Kitap
Barkod : 9789758612390
Yayın Tarihi : 2011-01-05
Yayın Dili : Türkçe
Baskı Sayısı : 3.Baskı
Sayfa Sayısı : 312
Kapak : Karton
Kağıt : 2.Hamur
Boyut : 135 X 195
Hakkında
Yorumlar
Resimler ve Dosyalar
Tarih üzerine düşünmek, ölmüş-gitmiş olanlarımızı yeniden aramıza taşıma işidir. Bu yolla tarihe sahip çıkma girişimidir. Bunu sağlıklı yapamazsak ölmüş-gitmiş kimi alçakların oyuncağı olabiliriz; çünkü tarih, yalnızca dürüstlerin değil, alçakların da tarihidir, ortak tarihtir ya da tarih içinde tarihtir. Eksikliği yaşam bağışlamaz, boşluk da tanımaz; ne olup ne bitiyor demeye fırsat bulamadan tarih egemenin hizmetine girer ya da bizler bu tarihin hizmetçisi oluruz. Böylesi bir son yakalandığında, ölüler yaşayanları bir bir gömmeye başlar. Yaşamın geleceğine egemen olmak istiyorsak zamanı yutmak, kendimize egemen olmak istiyorsak yutulan zamanı gözlemek durumundayız.

Geçmiş olayların tarihsel özelliği, ancak geleceğe katkıları ortaya çıktığında tam olarak anlaşılabilir: Aradan altıyüz yıla yakın süre geçti, tam anlamıyla gelecek zamanda sayılırız; bilmek için yeterli zaman geçmiştir. Kaynaklar, boş bir evde duran hayaletler gibidir; tarihle sulanabilirse sulanıp canlandırılabilirse hayalet olmaktan çıkıp aramıza katılabilirler. Hayaletlerin aramıza katılması geçmişimizle çiftleşmek anlamına gelir ki doğum kaçınılmazdır.

Bizler Şeyh Bedreddini Nazım Hikmetin Şeyh Bedreddin Destanından öğrendik: Nazım Hikmet, isyanın geçtiği tarih kesitine, koğuşun demir parmaklıklarına yanaşan ve Tornacı Şefikin gömleğini giyen Börklüce Mustafanın dervişlerinden birinin ruhu ile yolculuk etmişti. Biz ise Bedreddinin kavga düşünce dünyasına, yaşamın sonuncu kaynağı olduğuna inanılan ve canı taşıdığı kabul edilen, ondan bize ulaşan tek kanıt durumunda bulunan kemikleri ile seyahat edeceğiz. Kemiklerden oluşan iskelet, geriye taşındığında bin bir can edinir, bin bir dona bürünür; geçmişin orasında-burasında bedensiz dolaşan ve beden beden diye çığrışan Bedreddin müridlerini uçurup aramıza taşıyıverir. Bu aslında söze gelmek sözle gelmek, yeni bedenlerde yorumlanmak, yani davranışa dönüşmek, bu yolla geleceğe taşınıp ölümsüzleşmek ölmeden evvel ölmek ya da yaşarken dirilmek demektir. Nazım Hikmetin Şeyh Bedreddin Destanının sonuna eklediği Ahmedin öyküsü, bu tasarıma çarpıcı bir örnektir. Ahmedin dedesi ile muhabbet eden erenler, tok ve kararlı bir sesle şöyle der:

-İsa peygamberin ölüsü etiyle, kemiğiyle, sakalıyla dirilecekmiş. Bu yalandır. Bedreddinin ölüsü, kemiksiz, sakalsız, bıyıksız, gözün bakışı, dilin sözü, göğsün soluğu gibi dirilecek. Bunu bilirim işte.. Bedreddin yine gelecek diyorsak, sözü, bakışı, soluğu bizim aramızdan çıkıp gelecektir, diyoruz..

...ve yazarken
Simavneli Teshilini
Torlak Kemalle Mustafa
öptüler
şeyhlerinin elini.
Al atların kolanını sıktılar.
Ve İznik kapısından
dizlerinde çırılçıplak bir kılıç
heybelerinde el yazma bir kitapla çıktılar...
Kitaplarının adı:
Varidatdı

Okuyucu Yorumları